İnsanlığın Kadim Dostu: Öküzün Mitolojideki Yeri
Öküzün İki Boynuzu Arasında Bir Dünya
O zamanlar dünya düzdü.
Dört köşesi ile bir sarı öküzün boynuzları üzerinde dururdu.
Öküzün boynuzları yakuttandı ve tam yedi bin ayağı vardı.
Bir ayağından öbür ayağına gitmek binlerce yıldı.
Bu öküz başı tam kuzeye, karanlığa bakan
Bir balığın üzerinde dururdu.
Balık uçsuz bucaksız suların içinde,
Ne zaman titrese, azıcık yönü değişse
Öküz de titrer, düşecek gibi olur;
Dünya zangır zangır sallanırdı.
Günün birinde balık öyle kıpırdandı ki her şey titredi.
Öküz düşüp öldü. Balık öldü.
Yer ve gök birbirine girdi; su, toprak ve hava karıştı.
Yeryüzü bugünkü gibi yusyuvarlak olup yeniden doğdu.
Yer ile gök bir ucu kutup yıldızına bağlı hayat ağacına tutundu.
Böylece bugüne dek dengede durdu.
Dilge Guney
“Öküz” şu an bizim için bir anlam ifade etmese de medeniyetin gelişmesindeki yeri o kadar önemli ki!
Öküz (boğa) sembolü, çağlar boyunca çok çeşitli kültürleri kapsayan efsanevi bir aura ile çevrili. Tarihte hem öküzü hem de boğayı etraflarında örülen kültler, efsaneler ile görüyoruz. Bu harika hayvanın insanların yaşamında oynadığı ayrılmaz rol paha biçilemez!
Gelin medeniyetlere bir yolculuk yapıp öküzün medeniyetlerdeki yerlerine bakalım!
Anadolu’da boğaya ana tanrıçanın oğlu olarak tapınılır, dünyayı destekleyen boynuzları evrenin sütunları olarak görülürdü. Mezopotamya’da tanrılar ara sıra boynuzlarla resmedilirdi ve birkaç istisna dışında boğa boynuzlu bir taç takarlardı.
Roma tanrısı Jüpiter, Suriye ve Filistin’in diğer gök tanrıları gibi yanında bir veya iki öküz ile tasvir edilirdi.
Mısır’da boğaya kutsal bir hayvan olarak tapılırdı ve kutsal boğalar çeşitli şehirlerde en büyük görkemiyle muhafaza edilirdi. Buchis boğası hem Osiris’i hem de güneş tanrısı Ra’yı temsil ederken, Mnevis boğası Heliopolis’in kutsal boğasıydı. Mısırlılar ayrıca tanrı Ptah’ın veya ölüler krallığının tanrısı Osiris’in enkarnasyonu olan Apis boğasına da saygı duyuyorlardı. Apis boğası genellikle firavunla özdeşleştirildi.
Boğa hakkında mitolojide belki de en çok bilinen hikaye ise Yunan mitolojisinden! Bu hikayeye göre Zeus, beyaz bir boğa kılığında, Kral Agenor’un kızı Europa’yı kaçırıyor. Bu birliktelikten de 3 çocukları oluyor. Bu çocuklardan Minos, yarı insan-yarı boğa bir yaratık olan Minotaur’a da ismini vermiştir. Zeus ise şekline büründüğü boğayı, bu olaya istinaden bir takım yıldızı haline getirir. Bu da boğa burcunun hikayesidir.
Antik çağlarda boğa yalnızca böyle hikayelerde değil tarlalarda da insanın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Özellikle Akdeniz’de, tarımın verimli topraklarında, boğaların çektiği arabalar toprağı canlandırırdı. Hayat kaynağımız olan besinlere ulaşmamızda çok büyük bir önemi olan boğanın neredeyse kutsal sayılması hiç de şaşırtıcı değil.
Gelişen teknolojiyle tarımsal üretim daha çok teknolojik aletlerle ilerlese de bugün Anadolu’da hala engebeli arazilerde çiftçilerin imdadınaa karasabanlar yetişiyor. Öküzlerin çektiği, asırlardır insanların vazgeçilmezi olan karasabanlar ile öküzler insanların yardımına bir kere daha koşuyor. Yeni dönem tarım araçlarının ulaşamadığı sarp tarım arazileri, teknolojiye bile meydan okuyan öküzlerle sürülüyor 🙂
Sanat ve felsefe de öküzden faydalanmış, eksik kalmamış! Örneğin sessiz konuşması nedeniyle “Aptal Öküz” lakaplı Thomas Aquinas, Hristiyanlık ile Aristoteles felsefesini uzlaştırmasıyla tarih yaratmış. Picasso ise ikinci kişiliği veya avatarı olarak Boğa’yı benimsemiştir. Küçük bir çocukken ilk çizimleri boğalar ve boğa güreşleridir.
Tarihin her bir noktasında insanların ilhamı, yardımcısı ve bazen sığınağı olan öküz & boğa, BUE’nin de hikayesi için çok önemli! Yıllar yıllar önce öküz arabalarıyla taşınan zeytin ağaçlarımız bize de öküzlerin bir hediyesi ve mirası.
Yorum yap